Kitap tanıtımı: Korku Kültürü – Niçin ‘mış gibi’ yaşıyoruz?

“Olgun insanın en belirgin özelliği olan “sakinlik”, “huzur”, dinginlik”, onun kendiyle barışık olmasından kaynaklanır. Kendiyle barışık olan, iç dünyasının gerçekliğini kabul etmiş insandır.” S. 217

Kaynak: Doğan Cüceloğlu. Korku kültürü: Niçin ‘mış gibi’ yaşıyoruz?, Remzi Kitapevi, 1. Baskı Mart 2008, Geliştirilmiş 2. Baskı Ocak 2017, İstanbul, 336 sayfa, ISBN: 978-975-14-1761-9

Yazar Hakkında

Doğan Cüceloğlu, İstanbul Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nden mezun olduktan sonra ABD’de Illinois Üniversitesinde Bilişsel Psikoloji (algılama, düşünme, iletişim) alanında doktorasını yapmıştır. Daha sonra Türkiye’de Hacettepe ve Boğaziçi üniversitelerinde görev yapan Cüceloğlu, Fulbright bursuyla bir yıl süreyle Berkeley’deki Kaliforniya Üniversitesi’nde ziyaretçi öğretim üyesi olarak çalışmalarda bulunmuştur. 1980-1996 yılları arasında ABD’de Fullerton şehrindeki Kaliforniya Eyalet Üniversitesi’nde görev yapan Cüceloğlu’nun, kırkı aşkın Türkçe ve İngilizce bilimsel makalesi yayınlanmıştır. 1996 yılından bu yana Türkiye’de üniversite öğrencilerine, öğretmenlere, ana babalara ve işadamlarına yönelik seminerlere, konferanslara ve atölye çalışmalarına ağırlık vermiştir. 1990’dan bu yana kitaplarını Türkçe olarak yayınlamaya özen gösteren Cüceloğlu, Türk insanının düşünce, duygu ve davranışlarını bilimsel psikoloji kavramları içinde inceleyen kitaplar yazmaktadır.

Yazarın diğer eserleri; Başarıya Götüren Aile, Bir Kadın Bir Ses, İçimizdeki Biz, İçimizdeki Çocuk, İnsan ve Davranışı, İyi Düşün, Doğru Karar Ver, ‘Keşke’siz Bir Yaşam için, iletişim (iletişim Donanımları), ‘Mış Gibi’ Yaşamlar, Savaşçı, Yeniden insan insana, Yetişkin Çocuklar, Geliştiren Anne-Baba, Derviş’in Aklı, Gerçek Özgürlük, İçimizdeki Çocuk, Damdan Düşen Psikolog, Mış Gibi Yetişkinler, Onlar Benim Kahramanım, Öğretmen Olmak, Bir Can’a Dokunmak, İnsan İnsana sohbetler 1, İnsan İnsana

Korku Kültürü Niçin ‘mış gibi’ yaşıyoruz?

Doğan Cüceloğlu’nun Korku Kültürü isimli eserinde üç kahraman var: Doğan, Arif ve Timur. Doğan, kitabın yazarı, Timur, Doğan’ın Amerikada yetişmiş oğlu, Arif ise sanal bir karakter. Bu üçlü birlikte, “Niçin ‘mış gibi’ yaşıyor ve bunu sürdürüyoruz?” sorusunun yanıtını arıyor. ‘Mış gibi yaşamak’ toplumumuza özgü bir olgu değil. Her toplumda mış gibi yaşayanlar ve mış gibi durumlar var. Ne var ki, yüzyıllardır yoğun bir değişim süreci yaşayan toplumumuzda, ‘mış gibi’liğin hem kapsamı hem de derecesi Batılı toplumlardan farklı. Yazar da bu farkı incelemek ve üzerinde düşünmek istiyor çünkü böyle bir projenin gerçekleşmesi zihinsel zenginliğimiz ve akıl sağlığımız için yararlı olacaktır. 

Cüceloğlu’nun “mış gibi” projesinin ikinci adımını bu kitap oluşturuyor. “Ben” değil “biz” diyen güçlüdür. Toplum olarak “biz” kimliğimizi keşfetmek ve yaşamak zorundayız. Barış, huzur, üretim, gelişme içinde özgürce yaşamamız, “biz” diyebilmemize bağlı. Evinin temizliğine titizlikle dikkat ettiğimiz halde, nasıl oluyor da yollarda, kaldırımlarda, parklarda, kumsalda arkamızda bir çöplük bırakıyoruz? Neden engelliler için ayrılmış park yerlerine, engelli olmadığımız halde aracımızı park ediyoruz? “Sadece ben” diyen insan nasıl yetişiyor? Kötü insanlar değiliz, ama birbirimize kötü davranıyoruz. Bizim gibi düşünmeyenleri dinlemek bile istemiyoruz ve hemen ötekileştiriyoruz. Doğan, Arif ve Timur İstanbuldan arabayla yola çıkarak karşılaştıkları insanları ve olayları hem felsefi hem de psikolojik yönden inceleme altına alıp, gördüklerin ve düşüncelerini bir söyleşi biçiminde halk diliyle okura aktarıyorlar. Yol boyunca gözlenen ve üzerinde konuşulan olaylar gerçek ama bazı konuşmalar kitapta yer aldığı şekilde değil. Üzerinde durulan kavramların daha açık seçik anlaşılabilmesi için ara sıra söylenmeyen şeyler söylenmiş, düşünülmeyen şeyler düşünülmüş gibi düzenleniyor.

Cüceloğlu için “mış gibi” projesi onun hayatında önemli bir yer tutuyor. Yazar üç adımdan oluşan ‘Mış Gibi Projesi’nin ilk adımında, “Ne?” sorusuna yanıt arıyordu ve İşlemeyen, tıkanan, aksayan ne? sorusunun yanıtını ‘Mış Gibi’ Yaşamlar kitabında mercek altına alıyordu. ilk kitapta ele alınan eğitim, kamu hizmeti, çevreyle ilişkilerimiz, doğa bilinci, kadın hakları, güvenlik, yargı, adalet anlayışımız, kentleşmemiz, trafik, medya, karı-koca, anababa-çocuk ilişkileri ve medya alanlarında görülen ‘mış gibi’lik tesadüfen oluşmuyor. Yaşamların ‘mış gibi’ olmasının ve sürdürülmesinin temel nedenleri var ve Korku Kültürü eserinde yazar bu sefer “niçin” sorusuna yanıt arıyor. On günlük bir Türkiye yolculuğunda “Niçin ‘mış gibi’ yaşıyor ve bunu sürdürüyoruz?” sorularının cevabını bulmak için bir sohbet oluşturulmuştur.

Korku Kültürü’nün Bölümleri

  • Yeni Baskıya Önsöz s. 9 
  • 1. Timur’un İstanbul’da İlk Günleri s. 9 Aylardan Temmuz, Timur Amerika’dan İstanbul’a gelmiştir ve Ulus Parkı’nda koşuya çıkar. Eve geri döndüğünde babası Doğan ile çevresinde gördüğü ve ona garip gelen olaylardan bahsederler. Timur yurt dışında yaşadığından, Türkiyede hiç yadırganmayan, ya da normal’miş gibi’ karşılanan olayların karşısında farklı bakış açılarına sahiptir. Bu bölümde çevreyi temiz tutmak ve birisine görev verirken liyakata dikkat etmek, ve öğrenilmiş acizlik konularının Türkiye’deki yeri hakkında bir sohbet kitabın girişini oluşturmaktadır. Konumuz, halkın kullanımına açık alanların temizliğinden neden sorumluluk almadığımızdır ve toplumsal yapı böylece bireyselden başlanarak toplumun genel yapısına kadar incelenir.
  • 2. Arif Bey’le Buluşma s. 26 Doğan ve Timur Arif Beyle Levent’te buluşacaklardır. Arif Beyin maliyeye gidip arabası için temiz kağıdı alması gerekmektedir ve Timur’un da oraya gitmesi toplumu yakından gözlemlemesi için eşsiz bir fırsattır. 
  • 3. Yolda ilk Gün s. 36 Arabalarıyla İzmit’ten geçmekte olan üçlü yolda karşılaştıkları olayları incelerler. Örneğin yolun ortasında kocaman bir varilin bulunması ve herkesin arabasıyla onun yanından süratle geçip hiçbir şey yapmaması gibi basit gibi görünen bir durum aslında vatandaş yani birey neden güçsüz sorusunun çalışılması için bir fırsattır.
  • 4. Yaşam Alanları ve Denge s. 43 Bu bölümde felsefi olarak irdelenen yaşam alanlarına değinerek aslında kitap yavaş yavaş konuya giriyor. Bilgi, Varoluş, eylem ve estetik alanlarının dengeli olmasının insan gelişiminde oynadığı rol ve birinin eksik kalması ya da fazla önemsenmesi halinde etkilerinin neler olabileceği yine bireyler ve olaylar üzerinden örneklendirilerek tartışılmaktadır.
  • 5. Varoluşta Özümsenmiş Bilgi: Farkındalık s. 59 Bu bölümde Sinop’a gitmekte olan üçlü, arabayı sürerken birinci virajda yer levhası verilmesine rağmen gerekli olduğu halde neden ikinci viraja bir levha konulmamıştır sorusu üzerinden tanıdık bildik kültürü kavramını tartışıyorlar.  Bölümde ayrıca iletişim bilinci, öğrenmenin aşamaları gibi olgular yine yaşam alanlarıyla olan ilişkileriyle Çince öğrenen bir adam üzerinden örneklendirilerek tartışılmaktadır. Eğitim sistemi bilgi aktaran değil farkındalıklar oluşturan bir düzene uyarlanmalıdır denerek eleştirilmektedir.
  • 6. ‘Mış Gibi’ Deyince s. 86 Yaşam döngüsü niyet, bilgi, beceri, eylem ve sonuçtan oluşur. Kişi bu aşamalardan geçer ve bir durum değerlendirmesi yapar, yani beklenti karşılaştırması. Bu işleyişin herhangi birindeki bir uyumsuzluk “miş gibi” durumu yaratır. Bu döngüdeki en önemli öğe niyettir, çünkü niyet “mış gibi” olunca diğerleri kaçınılmaz olark “mış gibi” olur. Bu yaşam döngüsü sınıfa girip öğrencilerle ilgilenmeyen ve onların ilgilerini çekmeyen bir öğretmen örneğinden faydalanılarak tartışılıyor. 
  • 7. Ortama Getirilen iletişim Bilinci s. 109 Bir insanın anavatanının çocukluğu olduğuna inanan Doğan, bu bölüme kadar üzerinde durdukları bütün sorunların temelinde toplumsallaşma olduğunu savunuyor. Bir çocuğun içinde yetiştiği ortamdaki insan ilişkileri, çocuğun hangi ortamda toplumsallaştığı ileride onun sosyal ortamda iletişim bilincine sahip olup olmamasına etki eder. İletişim bilinci ve toplumsal alanların beklentileri Doğan’ın asansöre binen ve birbirlerini görmezden gelen insanlar üzerinden örneklendirilerek anlatılmaktadır. 
  • 8. İletişim Bilinci Ne Fark Yaratır? s. 128 Doğan bu bölümde iletişim bilincinin bireyde gelişmesi ve gelişmemesi toplumsal katmanda olumlu ve olumsuz etkiler yaratır diyor. İletişim bilincine dair örneklendirmeleri yazılı kurallara ve toplumsal uzlaşmalara kendince sebeplere göre uymayan yaşlı bir kadın ve zorunlu olmadığı halde kendinden başkasının rahatını düşünen bir uçak yolcusunun “bir insanın yaşamında hakkaniyet anlamını kaybederse, zamanla herşey anlamını kaybeder” sözünün üzerinden devam ettiriyor. Burada iletişim bilincinin boyutlarından biri olan empati kavramı irdeleniyor ve neden mış gibi yaşıyoruz sorusuna geri dönülüyor. Empati kurabilen insan sorumluluk alır ve bu tip insanlarla, sorunluluk almayan insan nasıl bir çevrede büyümüştür sorusu tekrar gündeme geliyor.
  • 9. iki Kültür s. 144 Kitabın kahramanları Ordu’dan Ünye’ye doğru yol almaktadır. 8. Bölümde verilen iki örnekten devam ederek iletişim bilincinin üçüncü boyutu yani bireysel ve toplumsal gereksinimler bu bölümde tartışılmaktadır. Çocukların yetiştirilmesinde kalıplayıcı yaklaşım ve geliştirici yaklaşım modelleri otoritelerin bakış açısına göre anlatılmaktadır. Kalıplayıcı korku kültürünün niyeti bireyi önceden karar verilmiş bazı düşünce ve davranış kalıplarının içine sokmaktır. Birey ancak bu şekilde otoritenin istediği biri haline gelir. Bu yetişme tarzları dogmatik, felsefi ve bilimsel olarak farklı yönlerden tartışılır.
  • 10. Kalıplanmak ya da Gelişmek, işte Kader Bu! s. 181 Çocuğun varoluşuyla, doğasıyla ilgilenmeyen bir korku kültürü içinde büyümek ve çocuğun varoluşuyla, canıyla, özüyle, doğasıyla ilgilenen bir saygı kültürü içinde büyümek arasındaki fark oldukça sade bir dil ve sohbet ile irdeleniyor bu bölümde. Ezgin ve Coşkun isimli iki hayali çocuk üzerinden anne ve babaların çocuk yetiştirme tarzları ve olası sonuçları yine yaşam döngüsü üzerinden irdeleniyor.
  • 11. Levent Bey ve Gözlemleri s. 217 Doğan, Arif bey’in daha önce bahsettiği Levent Beyle tanışır. Türk ve Alman kültürü, her iki kültürden de farklı statülere sahip insanlar birbirleyirle karşılaştırılarak anlatılır. Bu anlatılanlar Levent beyin seneler içinde gözlemlediği olaylar ve insanlardır.
  • 12. Amasya’dan Çıktık Yola s. 226 Bu bölümde  Amerika’da yaşayan Timur’a eğer Türkiyede büyüseydi nelerin farklı olabileceği ve nasıl bir insan olarak yetişeceği soruları yöneltiliyor ve iki kültür arasında kadın erkek ilişkilerinden, eğitime, iş yaşamına kadar pek çok örnekle varsayım yapılıyor.
  • 13. Niğde’den Taşucu’na s. 252 Bu bölümde Doğan, Arif ve Timur Adana’ya doğru yol almaktadırlar. Onlar yemek yerken yanlarına gelen kadınlar Doğan ile sohbet edip diğerlerinin suratına bile bakmadan ayrılırlar. Bunun nedeni Arif ve Timur’un genç, Doğan’ın ise daha olgun olması ve toplumsal cinsiyet rollerine göre bir bayanın erkekle göz göze gelip farklı anlaşılmalara sebep vermemesi gerektiğidir. Kısacık bir sohbet üzerinden yapılan gözlemler oldukça enteresandır.
  • 14. Özen Göstermek s. 261 Kitabın başında işlenen özensizlik, liyakat, sorumluluk almama konularına tekrar bu bölümde geri dönülüyor. Özensizlik kavramı bu konular düşünülerek irdelenmelidir. İnsan ilişkilerinde hangi nedenlerle ve hangi durumlarda özen gösterilir? İnsanlar kendileri için önemli olan şeyleri umursar ve özen gösterir, fakat çevremize baktıkça insanların neden umursamadıklarını, özen göstermediklerini sorguluyoruz. Bunun nedeni de yine bu insanların kalıplayan korku kültüründe yetişmiş olmalarıdır. Korku kültüründe yetişmiş bir insan ancak korktuğu, güçlü gördüğü insana önem verir. Korkusunu saygı sanır. Özen gösterip göstermeme davranışları tesadüfen ortaya çıkmıyor, bu davranışların anlam verme sisteminde temelleri vardır.
  • 15. Taşucu’ndan Afyon’a s. 278 Korku kültürünü içselleştirmiş ve onun sürekliliğini sağlamaya ömrünü adayan insanlar bunun bilincinde olabilirler de olmayabilirler de. Üçlünün devam eden araba seyahatinde yüz baskın korku kültürü ve can baskın saygı kültürü kavramları, eğitim ve toplumsal roller, beklentiler, gelenekler üzerinden örneklendirilerek devam etmektedir. 
  • 16. Afyon’dan İstanbul’a s. 294 Araba seyehatinde konular bir önceki kitaptan hatırlanan gazete haberleriyle beraber ilerlemektedir. Eski haberler okunup bunların devamında ne olduğu ve durum saptamaları yapılmaktadır. Gerçek nedir? Gerçeğe ulaşmanın yolları nelerdir ve hangi tip insanlar hangi yolu seçer soruları ile devam eden sohbeten ertesi gün İstanbula varacklarını anladığımız üçlü, konuyu Ulus Parkında toparlayacaklardır.
  • 17. Ulus Parkı’nda Kahvaltı s. 317 Bu, kitabın son bölümü ve buraya kadar tartışılmış konular kısaca ele alınıp niçin mış gibi yaşıyoruz sorusu cevaplandırılıyor. Dört temel yaşam alanı olan bilgi, varoluş, eylem ve estetiğin çocukluktan yetişkinliğe, hatta daha genel bir kapsamda doğumdan ölene kadar olan süreçte birbiriyle uyumlu ve dengeli olmadığı takdirde ortaya çıkan insan tiplerinin toplumsal olaylar karşısında sergiledikleri tutum ile dengeli yetişmiş kişilerin tutumları karşılaştırılıyor. Özümsenmiş bilgi beraberinde farkındalığı getiriyor. Türk kültüründe bilginin aktarılması ve ezberlenmesi önemli olduğundan varoluş, yani kişinin benliği geri planda kalıyor ve sonucunda ortaya olaylar karşısında sorumluluk almayan, ezik bireyler çıkıyor. Toplumda iyi ve kötü, haklı haksız, doğru yanlış kavramları yerine güçlü ve güçsüz kavramları önem taşıyor.
  • Okura Mektup s. 331
  • Teşekkür s. 333
  • Kitapta Kullanılan Temel Kavramlar Sözlüğü s. 335

Korku Kültürü felsefi psikoloji kategorisi içinde değerlendirilmektedir. Kitap öncelikle kırktan fazla bilimsel makalesi yayınlanan bir psikolog ve çeşitli topluluklara bilimsel psikoloji çerçevesinde gelişim seminerleri sunan bir iletişim psikolojisi uzmanı olan Doğan Cüceloğlu’nun bir eseri olduğundan önemli bir eserdir. Cüceloğlu, Korku Kültürü’nde Türk insanının düşünce, duygu ve davranışlarını sade bir dille inceliyor.

Korku Kültürü, on yıllardır edebiyat, felsefe, eleştiri, sanat, psikoloji  ve benzeri konulu kitapları halka sunan Remzi Kitabevi tarafından basılmış bir eser. Eseri yayına hazırlayan isim Nezahat Arslan, Ömer Erduran ise kapak tasarımını hazırlayan kişi.

Korku Kültürü, anlatım dili, üslubu, karmaşıklıktan uzaklığıyla felsefe, anlam, sosyoloji, psikoloji gibi konulara ilgi duyan herkesin bir solukta okuyabileceği bir eser. Aslında gündelik hayatımızda bu yukarıda saydığım olgularla ne kadar iç içe yaşadığımızın farkında değiliz. Oysa en basit bir hareketimizde bile bir durumu eleştiriyor, bir olguyu tartışıyor, dışa vurmasak bile içimizden değerlendiriyoruz. Bu yüzdendir ki ben bu eserin herkesi ilgilendiren konulara değindiğini düşünüyorum. Yazarımız Doğan Cüceloğlu eserinde çoğulcu yaklaşımlara kucak açıyor, en küçük ayrıntılara ustalıkla değiniyor. Yazımın en başında belirttiğim gibi kesinlikle ansiklopedik bir bilgi deposu değil, konuları her açıdan incelediği bir başucu kitabı yaratmış. Dolayısıyla Korku Kültürü mutlaka elde edilip kütüphanelerimizde yer etmesi gereken bir eser.

Daha fazla bilgi için  kullanım iznini okuyunuz. Bu yazının görsel ve yazılarını kullanım iznine uyarak paylaşabilirsiniz.

Yorum bırakın