Harezm Türkçesi

Harezm Ülkesi ve Yönetim

Türklerin İslam’ı kabulünden sonra Orta Asya’da gelişen ilk yazı dili Karahanlı Türkçesi, ikincisi ise Harezm Türkçesi ( Hârizm Türkçesi) idi. Yani Orta Türkçenin ikinci basamağını oluşturan dil evresidir.

Harizm kelimesi bir doğu İran kavminin ismi iken Arap tarihçileri tarafından bu kavmin yaşadığı coğrafyanın adı olarak kullanılmış ve zaman içerisinde de bu coğrafyada yaşayanlara Hârizmî “Hârizmli” adı verilmiştir. Harezm, Amu Derya (Ceyhun) ırmağının aşağı yatağının sağ ve sol taraflarında yani bugünkü Türkmenistan, Özbekistan ve Özbekistan’a bağlı özerk Karakalpakistan toprakları üzerindedir. Harezm adı verilen bu coğrafyaya XI. Asırdan itibaren Türkler yerleşmiş böylece bölge Türkleşmiştir.

Doğu İran kavmi, Acemler burada yaşarken 11. Yy itibaren (üst tarafta bir Karahanlı devleti var), Karahanlılar kuzeyden bir Kıpçak baskısına uğrayınca aşağıya doğru hareket ediyorlar ve 11. Asırdan itibaren bu coğrafyaya (bugünkü Özbekistan ve Türkmenistan’ın bulunduğu coğrafya) inerek yerleşiyorlar. Dolayısıyla 11. asırdan itibaren bu bölgeyi Türkleştirmeye başlıyorlar.
Bölgenin Türkleşmesi sonucunda oluşan ve 13-14. yüzyıllarda gelişen karışık özellikli yazı diline Harizm Türkçesi adı verilmiştir. ( Yüce, s. 1)

Aşağıdaki Orta Asya haritası günümüz coğrafyasını göstermektedir. Harezm bölgesinin hangi coğrafyada olduğunu kavrayabilmemiz için bu haritadaki Özbekistan ve Türkmenistan topraklarını bulmamız yeterli olacaktır.

Harizm bölgesinde yaşayan Harizmlilerin bir doğu İran dili olan Harizmce konuşup yazdıkları bilinmekteydi ancak bölgenin Türkleşmesi ile bu dilin unutulduğu söylenmiştir.(Yüce, s. 2)   

Buna karışık bir dil diyoruz çünkü bu evrede Türk dilinde bir Oğuz ve Kıpçak tesiri de var, yani Harezm deyince aklımıza bir karışıklık gelmesi gerekiyor. 

Harezm 11. asrın başlarında Gaznelilere ait bir vilayet olup buraya tayin edilen valilere de Harzemşah unvanı verilmekte idi. Selçuklular zamanında da Harezm bölgesi valiler tarafından idare edilmeye devam etmiş; ancak Sultan Sançar’ın ölümünden sonra bağımsız olmuşlardır (Ercilasun, s. 360). Harizmşah Kutbeddin Muhammed, oğlu Harizmşah Atsız zamanı ve sonrasındaki İl Arslan, Sultan Tekiş zamanları Harizm’in güçlü zamanları idi, ancak Alâaddin Muhammed devrinde Moğolların istilası ile yıkılmıştır.

Dil

XI-XII. asırdan itibaren Harezm Coğrafyasının Türkleşmesi ile bölgedeki dil de Türkçe olmuştur. Burada konuşma ve yazı dili haline gelen Türkçenin karışık bir dil olduğu belirtilmektedir. Bunun sebebi ise bu coğrafyada Oğuz, Kıpçak ve Kanglı boylarına mensup kimselerin yerleşmesi sonucunda bunların konuştuğu farklı ağızların dile yansımış olmasıdır (Ata 2002, s. 12). Harezm Türkçesi, Türkçenin doğu kolunu teşkil eden Karahanlı Türkçesi temeline batı Türkçesi özellikleri taşıyan Oğuz Türkçesi ve kuzey Türkçesi özellikleri taşıyan Kıpçak Türkçesinin de karışmasıyla oluşmuştur.  Harezm – Karahanlı ve Kıpçak ve Oğuz dil özellikleri.

Yani harezm Türkçesi dediğimizde aklımıza Türkçenin doğu kolunu temsil eden bir karahanlı Türkçesi gelecek, bölgede batı türklerinin temelini oluşturan oğuzlar da var, kuzeyde de kıpçaklar var. 3 temel türk diyalektinin karışmasıyla meydana gelmiş. 

Oğuz, Kıpçak ve diğer Türk boylarının ağızlarından alınan unsurlar Harezm Türkçesinin söz varlığı ve şekil bilgisi açısından farklılıklar göstermesine sebebiyet vermiş aynı zamanda farklılıkları bir arada barındırması Harezm Türkçesinin en temel özelliği olmuştur. Harezm Türkçesini Karahanlı Türkçesi ile Çağatay Türkçesi arasında bir geçiş özelliği taşıdığı da düşünülmektedir.

Harezm Türkçesinin bazı temel özellikleri

1. Akuzatif eki ( yükleme hali eki) artık –nI’dır. Yalnızca III. şahıs iyelik eklerinden sonra –n akuzatifinin kullanıldığı örnekler de vardır. 

yolnı, cümleni, atamnı, yolın, atasın 

2. Kelime başı t-/d- kullanımında bir ayrım yoktur, her iki şekil de kullanılır. 

tağ ~ dağ, tiriklik ~ diriklik, töşek ~ döşek,  tüz ~ düz 

3. Birden çok heceli kelimelerin sonundaki –g/-ğ sesine çoğunlukla korunmasına rağmen düştüğü örneklerin sayısı da az değildir:   

ulug~ulu,  acığ ~ acı,  oglanlıg ~ oglanlu, acıg  ~ acı. 

4. Birden çok heceli kelimelerde ilk heceden sonraki hece başında bulunan –g-/ -ğ- genel olarak korunurken bazı örneklerde Oğuz lehçesi özelliği göstererek düşer. kurtgar- ~ kurtar-, bulgaş- ~ bulaş-, bezgek ~bezek

Harezm Türkçesi Eserleri

Mukaddimetü’l-Edeb : 

Divanü lugatit türkten sonra zamanın en önemli sözlüğü bu. Mahmud b. Ömer ez-Zemahşerî tarafından, hükümdar Harizmşah Atsız’ın Arapça öğrenmek amacıyla saray kütüphanesine bir kitap istemesi üzerine yazılmıştır. Harizmşah Atsız’ın 1127-1156 yılları arasında hükümdarlık etmesi ve Zemahşerî’nin 1144 yılında ölmesi, eserin 1127-1144 yılları arasındaki bir tarihte yazılmış olduğunu ortaya koymaktadır.  

Mukaddimetü’l-Edeb, Arapça öğrenmek isteyenlerin kullanabileceği şekilde hazırlanmış pratik bir sözlüktür. Eserde Arapça ibareler üstte, Türkçe veya başka dillerde açıklamalar ise bunların altında yer almaktadır. Bir önceki kelime veya cümle ile arkasından gelen kelime ya da cümlenin hiçbir bağı yoktur. Kelime veya cümlelerin sıralanışı Arapçanın alfabetik sistemine göre yapılmıştır; bu devrin sözlükçülük geleneğinin gereğidir. 

Eser beş bölümden oluşmaktadır: 

  1. İsimler: konularına göre sıralanmış olup Arapça her ismin çokluk şekli de verilmiştir. 
  2. Fiiller: Fiiller Arapçadaki kalıplara ve yapılara göre sıralanmış olup her fiilin mastarı, gerekli görülenlerin geniş zaman kipi de yazılmıştır. 
  3. Harfler: İsim ve fiil dışında kalan yani edatlar 
  4. İsim Çekimi 
  5. Fiil çekimi 

Bu bölümlerin en kapsamlısı eserin ¾’ünü oluşturan Fiiller kısmıdır. İsimler kısmı da eserin ¼’ünü teşkil ederken diğer bölümler birkaç sayfadan ibarettir. Mukaddimetü’l – Edeb’in dönemin söz varlığı için çok önemli bir kaynak olduğu tespit edilmiş ve bu konu üzerinde çalışmalar yapılmıştır. 

Mukaddimetü’l-Edeb’in yalnızca Harezm Türkçesi ile değil Çağatay Türkçesi ve Osmanlı Türkçesi ile de çok sayıda tercümesi bulunmaktadır. Bunların en eskisi 13. asırdan kalan ve Harezm Türkçesi ile kaleme alınmış olandır. Harezm Türkçesi ile yazılan Mukaddimetü’l-Edeb nüshalarının da 20 kadar olduğu bilinmektedir. Dil açısında büyük bir öneme sahip bu eser üzerinde en kapsamlı çalışma Prof. Dr. Nuri Yüce tarafından yapılmıştır. Yüce’nin çalışması 1988 yılında Türk Dil Kurumu tarafından yayımlanmıştır. ( N. Yüce, Mukaddimetü’l – Edeb, Harizm Türkçesi ile Tercümeli Şuster Nüshası ( Giriş- Dil Özellikleri-Metin-İndeks),TDK Yayınları, Ankara 1988.) 

Mukaddimetü’l-Edeb :  Paris Bibliotheque Nationale nüshasından bir örnek

Kısasü’l – Enbiyâ: 

Kısasül enbiya Nâsıreddin b. Burhâneddin er- Rabğûzî’nin eseri olup müellif daha çok kısaltılmış ismiyle ( Rabğûzî ) tanınmaktadır. Müellifin kendi ifadesi ile eseri Hicrî 709’da yazmaya başlayıp 710’da yani Miladî 1310’da tamamladığı bilinmektedir. Eser Müslüman Moğol prensi Nâsıreddin Tok Boğa’ya sunulmuştur.  

tÀrìò yetti yüz toúuzda it yılınıñ evvelinde úÀãıd yetildi kim peyàamber úıããalarıàa ( 2v/ 13) Cümlesi ile peygamber kıssalarını yazmaya başladığı tarihi belirtirken aşağıdaki cümle ile de eseri yazmayı tamamladığı tarihi belirtmiştir. 

yetti yüz on erdi yılàa bitildi bu kitÀb ( 249v/ 14) 

Ayrıca eserin kime ithaf edildiği de aşağıdaki dizelerle zikredilmiştir: 

Barıp ıdtım NÀãırü’d-dìn Toú Buàa Beg tapàıça 

Tileyür mü tilemes mü belgülüg bilsün özi ( 249v/ 8-9) 

Kısasü’l – Enbiyâ adından da anlaşılacağı gibi peygamber kıssalarını ele alan bir eserdir. Başta Hz. Muhammed olmak üzere İslam dinin kabul ettiği diğer peygamberlerin kıssaları ve Harut Marut gibi Kuran’da da adı geçek bazı kıssalar anlatılmaktadır. Eser bir mukaddime ve ardından gelen yaratılış ve Âdem kıssaları ile başlar, sırası ile diğer peygamber kıssaları ile devam eder. Hz. Yusuf, Hz. Musa, Hz. Muhammed, dört Halife ve Ehl-i Beyt kitapta daha geniş anlatılmıştır. 

 Mensur bir eser olmasına rağmen yazar söz ustalığını pekiştirmek için yer yer Arapça ve Türkçe beyitlere de yer vermiştir. Eserde toplamı 484 dize olan 43 Türkçe şiir bulunmaktadır. Bu manzum parçalar çoğunlukla peygamberlere ve din büyüklerine yazılmış kaside tarzındadır. Ancak kasidelerin dışında aşk, tabiat ve burçlarla ilgi konuların ele alındığı gazellere de yer verilmiştir. Rabgûzî, Harezm Türkçesini, Arapçayı ve Farsçayı çok iyi biliyordu. Dili kullanma becerisi sayesinde, dinî konuları çok güzel bir üslupla ifade etmiş; böylece eserinin geniş kitlelere ulaşmasını sağlamıştır.

Eserin Londra’da, Paris’te, Leningrad’da, İsveç’te, Bakü’de pek çok nüshası bulunmaktadır. Ancak bu nüshaların en eskisinin ve dönemin dil özelliklerini en iyi yansıtanının Londra’da British Museum’da bulunan nüsha olduğu tespit edilmiştir. Bu nüshanın XV. Asırda ve birden fazla müstensih tarafından istinsah edildiği bilinmektedir. 

 Eserin hacimli olması ve dil özellikleri bakımında zengin olması üzerinde çok sayıda çalışma yapılmasını sağlamıştır. Bu çalışmalarını birkaçını burada zikredebiliriz: 

 Aysu Ata, Nâsıreddin b. Burhânü’d-din Rabğûzî, Kısasü’l –Enbiya ( Peygamber Kıssaları). I. Giriş-Metin-Tıpkıbasım, TDK Yayınları: 681-1; II. Dizin, TDK Yayınları: 681-2, Ankara 1997. 

 K. Gronbech, Rabguzi, Narrationes de Prophetics, Cod. Mus. Brit. Add. 7851 [= Monumenta Linguarum Asiae Maioris 4], Kopenhagen 1948. 

S. Çağatay, Türk Lehçeleri Örnekleri, DTCF Yayınları No: 62, Ankara 1950, s. 141-151. 

N.F. Katanov, Rabguzi Kısasu’l- Enbiya Türki, Taşkent, 1898.

Muèînü’l-Mürîd: 

Mueinül mürid Harezm Türkçesi ile kaleme alınan bu eser 1313 yılında yazılmış olup yazarı hakkında bilim dünyasında görüş birliği bulunmamaktadır. Bir kısım araştırmacılar eserin müellifinin Harezm bilginlerinden İslâm adlı bir kişi olduğunu düşünürken, bir kısım araştırmacılar da eserin Ürgençli Şeyh Şeref Hoca tarafından kaleme alındığını düşünmektedirler. Eserin tek nüshası Bursa Orhan Kitaplığında, çeşitli risaleler içeren bir mecmuanın içerisinde bulunmaktadır. Toplam elli bir sayfalık bir metindir. Her sayfada 16-17 satır bulunmakta olup yer yer sayfa kenarlarına da satırlar eklenmiştir. Manzum bir eser olan Muèînü’l-Mürîd, yaklaşık olarak dokuz yüz beyittir. 

 Muèînü’l-Mürîd, didaktik mahiyette bir eser olup dinî – tasavvufî konularda bilgi vermeyi amaçlamıştır. Müellif manzum eseri için Kutadgu Bilig ve Atabetü’l Hakayık’ta kullanılan vezinleri seçmiştir. Atabetü’l –Hakayık gibi dörtlüklerle yazılmıştır. Kullanılan dil ve üslup eserin geniş halk kitlelerine ulaşmak amacıyla yazıldığını göstermektedir. 

 Eser Prof. Dr. Recep Toparlı ve Prof. Dr. Mustafa Argunşah tarafından Türk Dil Kurumu Yayınları arasında yayınlanmıştır.  [ Prof. Dr. Recep Toparlı, Prof. Dr. Mustafa Argunşah, Mu’înü’l-Mürîd, TDK Yayınları, Ankara 2008.] Bu eserin üzerinde çalışma yapmış ancak çalışmasını tamamlamaya ömrü yetmemiş olan Ali Fehmi Karamanlıoğlu’nun müsveddeleri de öğrencisi Prof. Dr. Osman Fikri Sertkaya tarafından Beşir Kitabevi yayınları arasında okuyucuya sunulmuştur. [ Ali Fehmi Karamanlıoğlu,  Şeyh Şeref Hvâce, Muèînü’l- Mürîd ( Transkripsiyonlu Metin-Dizin-

Tıpkı Basım), Beşir Kitabevi, İstanbul, 2006.]

Muhabbetnâme: 

Harizmi Hârizmî tarafından 1353 yılında Sığnak’ta kaleme alınmış manzum bir eserdir. Eserin dört nüshası bulunmaktadır. Yazmaların birincisi British Museum Or. 8193’te kayıtlı Uygur harfli bir mecmuanın160a – 173b yaprakları arasındadır. Anlaşıldığı gibi bu Uygur harfli nüsha olup Bartold tarafından tanıtılmıştır. İkinci nüsha British Museum Add. 7914’te kayıtlı Arap harfli bir mecmuanın 290b – 313b yaprakları arasındadır. Bunlar bilinen iki nüsha idi ancak daha sonra eserin Arap harfli iki nüshası daha tespit edilmiştir. Bunlar da İstanbul, Millet Kütüphanesi, Arabî, no 86’da kayıtlı Arapça Tefsir’in haşiyesindedir. Bu Arapça Tefsir’in haşiyesinde Farsça ve Türkçe eserler vardır. 

Varak 91 (s. 179)’de Hocendi’nin Letâfet-name’si başlamakta ve diğer sahifelerde de haşiyede devam ederek, varak 98b 

(s.194)’te sona ermektedir. Letâfet-name’den sonra ayni sahifenin haşiyesinde, Muhabbet-nâme-i Türkî başlığı ile Horezmi’nin eseri başlamakta ve bu sahifeden itibaren Muhabbet-name Tefsir’in 105 ila 112. sahifelerinin haşiyesinde devam etmektedir. Son nüsha yine İstanbul, Millet Kütüphanesi, Ali Emiri, Mauzum, no 949’da kayıtlı bulunan müstakil bir nüshadır. Bu nüshanın III. nüshadan istinsah edildiği düşünülmektedir. 

 Muhabbetnâme mesnevi tarzında mefâèîlün mefâèîlün feèûlün vezniyle yazılmıştır. Dil olarak Harezm Türkçesi özelliklerini çok fazla taşımamaktadır; çok geç tarihte istinsah edilmesi nedeniyle müstensihlerin eserin dil özelliklerini Çağataycaya yaklaştırmışlardır.  

Nehcü’l Ferâdîs: 

Nehcül feradis Harezm Türkçesinin en önemli eserlerinden birisidir. Kerderli Mahmud b. Ali tarafından 1360 veya 1358 yılından önce yazıldığı tahmin edilmektedir. Bu tarihlerden önce yazıldığının tahmin edilmesi Mercanî nüshasında istinsah tarihinin 1358, Yeni Cami nüshasındaki istinsah tarihinin de 1360 olarak verilmesidir. Kazanlı bilgin Ş. Mercanî’nin kütüphanesinde bulunduğu bilinen Mercanî nüshası sonradan ortadan kaybolmuştur. Bu iki nüshadan başka Paris Bibliotheque Nationele’de bir, Yalta Doğu Müzesinde bir, Kazan Kütüphanelerinde üç, Leningrad’da iki nüsha bulunmaktadır. 

Harezm Türkçesinin dil özelliklerini gösteren önemli kaynaklardan biri olan Nehcü’l Ferâdîs,  mensur bir eser olup dinî içeriklidir. Edebiyat Tarihçileri Nehcü’l Ferâdîs’i Türk Edebiyatının ilk Kırk Hadis Tercümesi olarak değerlendirmektedirler. Eserin adında Kırk Hadis Tercümesi olmasına dair bir kayıt bulunmasa da eserin tertip şekli bunu göstermektedir. Eser dört “bâb” denilen ana bölümden,  her bâb da onar “fasl” denilen alt bölümlerden oluşmaktadır. 

1. Bâb: Hz. Muhammed’in faziletleri,  2. Bâb: dört halife ( Ebu Bekir, Ömer, Osman ve Ali)’nin, ehl-i beyt ( Fatma, Hasan, Hüseyin)  ve dört imam’ın hayatları, 3. Bâb: Allah’a yaklaştıran iyi ameller, 4. Allah’tan uzaklaştıran kötü ameller hakkındadır. 

Her fasıl konuyla ilgili Arapça bir hadis metniyle başlar, bunun Türkçe tercümesi verildikten sonra hadisin anlamı ve konuyla ilgili tanınmış İslâm âlimlerinin eserlerinden görüş ve hikâyeler nakledilir. Halka dinî bilgiler vermek amacıyla yazıldığı için sade bir dil kullanılmıştır. Okuyucuyu usandırmamak ve dikkati canlı tutmak amacıyla konularla ilgili hikâyeler akıcı bir dille anlatılmıştır. 

 Nehcü’l Ferâdîs harekeli bir metin olduğu için dil incelemeleri için gayet önemli bir eserdir. Özellikle Yeni Cami nüshası müellifin sağlığında istinsah edildiği için aslına uygun çoğaltılmış ve böylece bir takım yanlışlıklardan korunmuştur. Bu nüsha Zeki Velidi Togan tarafından bilim dünyasına tanıtılmıştır. 1956 yılında Janos Eckman tarafından tıpkıbasımı yapılmış, 1984 yılında transkripsiyonlu metin Semih Tezcan ve Hamza Zülfikar tarafından yayınlanmış. Eserin dizini ise 1998 yılında Aysu Ata tarafından yayınlanmıştır. 

Hüsrev ü Şîrîn: 

Harezmli veya Mâveraünnehirli olduğu düşünülen Kutb tarafından kaleme alınmış manzum bir eserdir. Kutb bu eseri, Altınordu hükümdarı Tini Beg Han ve eşi Melek Hatun adına yazmıştır. Tini Beg Han 1341 yılında tahta çıkıp 1342 yılında öldürüldüğü için eserin de bu tarihler arasında yazıldığı tahmin edilmektedir. Nizâmî’nin aynı adlı eserinin tercümesi niteliğinde olan bu eserin tek nüshası Paris’te bulunmaktadır. Nüshanın istinsah tarihi 1383 olarak kaydedilmiştir.

Kutb’un Hüsrev ü Şîrîn adlı mesnevisi Türk Edebiyatında bu konuda yazılan çok sayıdaki mesnevinin ilki olması bakımından önemlidir. Bu eser Altınordu sahasında yazılıp Altınordu hükümdarına sunulması sebebiyle Kıpçak Türkçesi dil yadigârlarından biri olarak da kabul edilir.  Eser üzerine çok sayıda çalışma yapılmış olup Necmettin Hacıeminoğlu tarafından da imla ve ses hususiyetleri bakımından incelenmiş transkripsiyonlu metni hazırlanmış ve “ Hüsrev ü Şîrîn’in Dil Hususiyetleri” adıyla yayımlanmıştır 

Bunlardan başka Harezm Türkçesi döneminden kalan başka eserler de vardır.  Bu eserlerden üçü Kur’an tercümesi olup ikisinin de müellifleri belli değildir.  İlki Harezm Türkçesi Satır Arası Kur’an Tercümesi olarak adlandırılırken, ikincisi Harezm Türkçesi Kur’an Tercümesi olarak adlandırılır. Diğeri Karışık Dilli Kur’an Tefsir ve Tercümesi adıyla bilinmektedir. Harezm Türkçesi Kur’an Tefsiri Gülden Sağol tarafından Giriş-Metin Sözlük şeklinde 1993 yılında Harvard Üniversitesi Yayınları arasında yayımlanmıştır. Harezm Türkçesi Kur’an Tercümesi İran’da,  Âstan-i Quds-i Razavi Kütüphanesi’nde 293 numarada kayıtlı son dönem Karahanlı, erken dönem Harezm Türkçesi özellikleri gösteren 361 varaklık Kur’ân-ı Kerim’in Sâd suresinden başlayarak sonuna kadar olan tefsirli ve satırarası tercümesidir. Seyyidi’l-Hattat unvanlı, Şeyh Yûsuf el-Ebariyy oğlu Muhammed tarafından 10 Şaban 737 [=1337] günü tamamlanan eser, Türkçenin en eski dil yadigârları arasındadır. Karışık Dilli Kur’an Tercümesi ise bir sempozyumda Nuri Yüce tarafından ilim âlemine tanıtılmıştır. Ardından Yüce, beş öğrencisine yüksek lisans tezi olarak eseri çalıştırmıştır. Bir de bu dönemden kaldığı bilinen ve yazarı belli olmayan Mièrâcnâme bulunmaktadır; Bu da dinî içerikli bir eser olup Hz. Muhammed’in Mirac’ı anlatılır. Eserin biri Uygur harfli biri Arap harfli olmak üzere iki nüshası bulunmaktadır. 

SONUÇ: 

Türklerin İslamiyeti kabülünden sonra ortaya çıkan ikinci yazı dili olan Harezm Türkçesinin Karahanlı Türkçesi ile Çağatay Türkçesi arasında geçiş özelliği taşıdığı düşünülmektedir. Bu devirden kalan az sayıda eserin dilinin de karışık özellikte olduğu ve Harezm devletini oluşturan farklı boyların ağız özelliklerini ortaya koydukları bilinmektedir. 

KAYNAKÇA: 

Ata, Aysu: Harezm-Altın Ordu Türkçesi, Türk Dilleri Araştırmaları Dizisi: 36, İstanbul, 2002. 

Ata, Aysu: Kıssasü’l-Enbiya I- II, TDK Yayınları, Ankara, 1997. 

Ata, Aysu: Nehcü’l-Feradis (Dizin – Sözlük), TDK Yayınları, Ankara, 1998. 

Caferoğlu, Ahmet: Türk Dili Tarihi I-II, 3. Baskı, Enderun Kitabevi, İstanbul 1984.

 Eckmann, Janos: Harezm Türkçesi, Tarihî Türk Şiveleri ( Çev. Mehmet Akalın), Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları:161, Ankara, 1998, s. 173-210. 

Ercilasun, Ahmet Bican: Başlangıçtan Yirminci Yüzyıla Türk Dili Tarihi, Akçağ Yayınları, Ankara 2003. Karamanlıoğlu, Ali Fehmi: Şeyh Şeref Hvâce, Mu’înü’l- Mürîd (Transkripsiyonlu Metin-Dizin-Tıpkı Basım), Beşir Kitabevi, İstanbul, 2006. 

Sertkaya, Osman Fikri: Horezmî’nin Muhabbet-Nâme’sinin İkiYeni Yazma Nüshası Üzerine, Türkiyat Mecmuası XVII, İstanbul, 1972, s.185–221. 

Tekin, Talat, Mehmet Ölmez: Türk Dilleri –Giriş-, Yıldız Dil ve Edebiyat: 2, İstanbul 2003. 

Toparlı, Recep, Mustafa Argunşah: Mu’înü’l-Mürîd, TDK Yayınları, Ankara 2008. 

Yüce, Nuri: Mukaddimetü’l-Edeb, Ankara, TDK Yayınları, 1993. “Hârizm Türkçesi”.- Türkler 5 , Yeni TürkiyeYayınları, Ankara, 2002, s.793-803

Yüce, Nuri: Türk Dili ve Lehçeleri, İslam Ansiklopedisi 12/2, İstanbul 1987, 468-530.

Yorum bırakın